Allah’ı görür gibi ibadet nasıl yapılır?
İbadet eden mü’min kâinatın Yaratıcısıyla münasebet kurmuş olur. O’nu her zaman yanında içinde ve beraberinde hisseder. Allah’a teslim olmak, O’na bağlanmak, O’nun kudret ve azametini anlamak, ancak O’nun huzurunda eğilmekle mümkündür. En şerefli münasebet, en zevkli dostluk ve en yüksek mutluluk Allah ile kul arasındadır. Bu bağ ve irtibat ancak ibadetle gerçekleşir.
Kul, ibadetin hazzma ancak Allah’ı görür gibi yaptığı ibadette varır. Hz. Cebrail’in “İhsan nedir?” sorusuna Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) “Allah’a seni görür gibi ibadet etmendir. Sen O’nu göremiyorsan da O seni görüyor” buyurmuştur. İşte mü’min ibadetteki bu sırra ererek ibadetini yaparsa hakiki kulluk borcunu ödemiş olur. Aynı zamanda da Yaratıcısının azametini bütün duygularıyla duymuş sayılır.
İmanla ibadet arasında nasıl bir ilişki vardır?
İman, vicdana ve kalbe hapsedilen bir inançtan ve sade bir tasdikten ibaret kalmamalıdır. Hayatın bütün safhalarında varlığını ve etkisini hissettirmelidir. İman, insanın ruhuna ve aklına sızmalı, kökleşip yerleşmek ve sabitleşmelidir. İmanın tadına varan kişi, imanlı bir hayatı alışkanlık hâline getirip ona göre yaşamalıdır. İmanın takviyesi ve hayata yansıması da ancak ibadetin devamıyla mümkündür.
Allah’a iman eden insan, O’nu en çok seven ve O’ndan en çok korkandır. Bunun alameti de O’nun emirlerine uyma ve yasaklarından kaçınma olan ibadetle mümkündür.
İbadet, imanın hayata tatbikidir. İbadet ve Allah’ın emirlerini yerine getirmekle nurlandırılmayan imanın zayıflayacağı ve zamanla kaybolacağı da bir gerçektir.
İbadet, imanın kalesidir. Her gün yüzlerce günahın hücumuna maruz kalan mü’min, imanını ancak ve ancak her an Yaratıcısına kulluğunu sunmakla kurtarır. Zaten günahlardan kaçınmak da ibadetin diğer bir şeklidir. Sınırsız duygulara ve kabiliyetlere sahip olan insanın, bu duygularına set çekmesi, onların dizginini eline alması, kabiliyetlerini manevî gelişimine aracı kılması, halis bir ibadet sayesinde gerçekleşir.
İman, ibadetle gelişir, nurlanır. Hayata dal budak salar. Böylece insan meleklerin üstünde bir dereceye çıkar. Cennete layık aziz bir misafir haline gelir, ibadeti sayesinde insan kâinat Sultanı’nın hakiki bir muhatabı olur.
İbadete devam eden insan, olgunluğa erişir. Aklını ve vicdanını Allah sevgisiyle doldurur. Nefsine hâkimiyet kurmakla da fazilet timsali olur.
İbadetlerine dikkat eden insan huzurlu ve mesuttur. Vazifesini yerine getiren bir memur gibi gönlü rahat, kalbi ferahtır.