Dini Menkibeler

Efendimiz’den Kıssalar – İnsanların En Bilgilisi Kim?

Efendimiz’den Kıssalar – İnsanların En Bilgilisi Kim?
Written by admin

 

Bir gün Hz. Musa kalabalık bir toplulukla oturmuş, sohbet ediyordu. İnsanları dinleri konusunda bilgilendiriyor, sorulan soruları cevaplandırıyordu.

Derken dinleyenlerden biri kendisine şu soruyu yöneltti:

“Ey Musa! İnsanların en bilgilisi kimdir?”

Hz. Musa bu soruyu insanların en bilgilisi benim diye cevapladı.

Allah, Hz. Musa’nın bu cevabından memnun olmadı. Zira “Kimin daha bilgili olduğunu en iyi Allah bilir” demesi daha doğru olacaktı. Bu sebeple Allah onu uyardı ve iki denizin birleştiği yerdeki kulunun ondan daha bilgili olduğunu söyledi.

Bunun üzerine Hz. Musa oraya nasıl gidebileceğini sordu. Allah ise ona şu şekilde bir yol tarifinde bulundu:

“Bir sepete tuzlanmış bir balık koy. Sonra bu sepeti sırtına alıp yola koyul. Sepetteki balık nerede canlanıp kaybolursa, senden daha bilgili kulumu orada bulacaksın.”

Bu konuşmanın ardından Hz. Musa kendisine söylendiği gibi bir sepete tuzlanmış bir balık koydu ve hizmetkarı Hz. Yuşa ile birlikte yola çıktı. İkisi çölde günlerce yürüdüler. Derken bir akşam vaktinde iki denizin birleştiği yere vardılar. Çok yorulmuşlardı. Sahil kenarında biraz dinlenmek istediler. Sepeti yere koyup, derin bir uykuya daldılar.

Onlar bu şekilde uyurlarken tuzlanmış haldeki balık birden canlanıverdi. Sepetin içinde sıçrayıp zıplamaya başladı. Derken sepetten fırladı ve denize düştü. Balık bu şekilde yüzerken Hz. Yuşa uyandı ve balığın denizi yararak gittiğini gördü.

Bir müddet sonra da Hz. Musa da uyandı. Ancak o balığın canlanıp denize düştüğünden habersizdi. İki denizin birleştiği yerden kalktılar ve tekrar yürümeye başladılar. Gece serinliğinde çıktıkları yerden bir hayli uzaklaşmışlardı. Hz. Musa kuşluk vakti gelince çok yorulduklarını ve acıktıklarını ifade edip yemek yiyelim dedi. Ancak Yuşa balığın iki denizin birleştiği yerde sepetten düştüğünü söyledi. Bunu duyan Hz. Musa hemen geri dönmeleri gerektiğini belirtti ve yeniden geldikleri yönde yürümeye başladılar.

Saatler süren bir yürüyüşün ardından aynı noktaya geldiklerinde kayaların yanında elbisesine iyice bürünmüş yatan bir adam gördüler. Hz. Musa adama:

Selamünaleyküm, dedi.

Adam yüzündeki örtüyü açarak doğruldu. Bu kişi Hızır Aleyhisselamdı. Hz. Musa’nın verdiği selamı duyunca:

“Hayret doğrusu. Burada hiç kimse bu şekilde selam vermez. Bu selamı nereden öğrendin?” dedi

Hz: Musa Ben Musa’yım dedi.

“İsrail oğullarının peygamberi olan Musa mı?” diye sordu Hızır Aleyhisselam

Evet, ben o Musa’yım. Allah’ın sadece sana öğrettiği bilgilerden bana da öğretmen için sana geldim.”

“Ey Musa! Sen benimle beraber olmaya tahammül edemezsin. Mahiyetini kavrayamadığın şeylere nasıl sabredeceksin. Bende Allah’ın kendi ilminden sadece bana öğrettiği bir bilgi vardır ki, onu sen bilmezsin. Aynı şekilde sende Allah’ın sadece sana öğrettiği bir bilgi vardır ki, onu da ben bilmem.” Dedi.

Hz. Musa Hızır’daki bilgiyi öğrenmeyi çok istiyordu. Bu nedenle “İnşallah benim sabırlı, tahammüllü biri olduğumu göreceksin. Hiçbir şeyde sana itiraz etmeyecek ve karşı gelmeyeceğim.” Dedi.

Hızır ise “Öyleyse bir şartım var. Ben sana açıklama yapana kadar yaptığım hiçbir işe itiraz etmeyecek ve nedenini sormayacaksın. Ancak bu şartla benimle birlikte olabilirsin.” Dedi.

Hz. Musa Hızır’ın şartını kabul etti.

Birlikte sahil boyunca yürümeye başladılar. Hem yürüyor hem de konuşuyorlardı. Kıyıdan hareket etmek üzere olan bir gemiye bindiler. Gemiciler, Hızır’ı tanıdıkları için onlardan ücret almadı.

Denizde bir süre yolculuk ettiler. Sonra Hızır, geminin ambar kısmına inerek, elindeki keserle yer tahtalarından birini söktü.

Hz. Musa, “adamlar bizi parasız gemiye almışlarken sen kalkmış geminin tahtasını söküyorsun. Niyetin gemidekileri boğmak mıdır? Sen gerçekten çok kötü bir iş yaptın.” Dedi

Hz. Hızır ise, ben sana benimle birlikte olmaya tahammül edemezsin demiştim, dedi.

Hz. Musa verdiği sözü unutmuştu. Bu nedenle özür diledi. O sırada geminin yanına bir kuş geldi ve denizden bir damla su aldı ağzına. Hızır, Hz. Musa’ya dönerek

“Bak Musa, senin ve benim bilgimin toplamı Allah’ın bilgisinin yanında şu kuşun ağzındaki su kadardır. Bu ıssız bucaksız denizde bizim bildiğimizin hepsi bu.” Dedi.

Bu arada gemi kıyıya yanaştı ve gemiden indiler. Tekrar sahil boyunca yürümeye başladılar. Derken oynayan çocukları gördüler. Hızır çocuklardan birini yakaladığı gibi öldürüverdi. Hz. Musa gördükleri karşısında şaşkına döndü.

“Tertemiz, hiçbir suçu ve günahı olmayan bir çocuğu nasıl öldürürsün? Sen gerçekten çok kötü bir iş yaptın!” dedi.

Hızır, sakin bir sesle, ben sana benimle beraber olmaya tahammül edemezsin demiştim. Dedi.

Hz. Musa yaptığı hatayı anlamıştı. Eğer bundan sonra sana bir kez daha itiraz edecek olursam, o zaman arkadaşlığımız son bulsun.” Dedi.

Yürümeye devam ettiler. Karşılarına bir köy çıktı. Hem yorulmul hem de iyice acıkmışlardı. Köylülerden bir şeyler istediler ama kimse vermedi. Köyün içinden geçerken, yıkılmak üzere olan eski bir duvar gördüler. Hızır, eliyle düzeltiyormuş gibi işaret ederek duvarı doğrulttu. Sağlamlaştırdı.

Hz. Musa yine dayanamadı.

“Köylülerin hiçbiri bize yiyecek vermezken sen ücret almadan bir duvarı düzelttin. İsteseydin karşılığında ücret alabilirdin.” Dedi.

Hızır onun bu itirazına

“Artık seninle yollarımız ayrılıyor” diyerek cevap verdi.

Hz. Musa yaptığı hatanın farkına vardı. Ama iş işten geçmişti. Artık söyleyecek söz, öne sürecek bir özür kalmamıştı.

Hızır, Hz. Musa’nın kavramakta zorlandığı olayların iç yüzünü anlatmaya başladı:

“Tahtasını söktüğüm gemi, denizde çalışan bazı yoksul insanlarındı. Geminin tahtasını özellikle söktüm. Böylelikle gemiyi çürük, kusurlu yapmak istedim. Çünkü gitmekte oldukları limanda her gemiyi sahiplerinden almakta olan zalim bir kral vardı. Kralın adamları geminin delik olduğunu görünce gemiyi almaktan vazgeçtiler. Ben gerçekte gemiyi sökmekle o insanlara bir iyilik yaptım. Kaldı ki gemiciler de geminin sökülmüş tahtalarını daha sonra değiştirerek yıllarca denizde kalmaya devam ettiler.”

“Öldürdüğüm çocuğa gelince, onun anne ve babası Allah’ın dürüst ve samimi kullarındandı. O çocuk büyüdüğü zaman onları azdıracak ve yoldan çıkaracaktı. Allah ise onlara acıdı, ve çocuğun şerrinden korudu. Onlara öldürdüğüm çocuğun yerine ondan daha iyi, daha şefkatli bir çocuk verecek.”

“Ücret almadan doğrulttuğum duvara gelince. Bu duvar yetim iki küçük çocuğa aitti. Bu duvarın altında bir hazine gömülü idi. Çocukların babası Allah’ın samimi kullarındandı. Allah çocuklar büyüyünceye kadar duvarın sağlam kalmasını ve büyüdüklerinde duvarın altındaki o hazineyi çıkarmalarını diledi. Ben de bu amaçla neredeyse yıkılmak üzere olan o duvarı doğrulttum.”

“Ey Musa! Anladığın gibi ben hiçbir şeyi kendiliğimden yapmadım. Her şey Allah’ın dilemesi ve buyruğu sonucunda olmaktadır. İşte senin tahammül gösteremediğin olayların açıklaması bundan ibarettir.”