İTİKADİ (inançla ilgili) MEZHEPLER
İslâm’ın ilk devirlerinde itikat ve inançla ilgili meselelere Allah ve Resulü’nün bildirdiği şekliyle inanılırdı. Aklî ve felsefî yorumlar yapılmaz, üzerinde tartışmaya girişilmezdi. Çünkü zaten o zamanlar buna bir ihtiyaç yoktu. Ne zaman ki yeni fethedilen beldelerde yaşayan çeşitli milletlere mensup bilginler İslâm inancına yönelik tenkitlere başladılar, bundan sonra Hicrî ikinci asırdan itibaren aklî delillere dayanan fikir akımları yayılmaya yüz tuttu. Ayet ve hadisleri yorumsuz kabul eden Selefiye inancı bu yeni akımlar karşısında duramıyor, mukabele edemiyordu. Bundan dolayı nakil ile akıl arasında bağlantı kurarak yeni bir izah tarzı getirilmeliydi. Bu yeni tarza “Ehl-i Sünnet Kelâm İlmi”, diğer bir ifade ile “Ehl-i Sünnet ve’l-Ce- maat” denmektedir. Ehl-i Sünnet’in temsilcileri ise Mâturîdiye ve Eş’ariye Mezhebi âlimleridir. Mâturîdiye ve Eş’ariye Mezheplerinden her ikisi de hak mezheplerdir. Müslümanlar bu iki mezhebe mensupturlar. Bu iki mezhep arasında başlıca farklılık varsa da bu farklılıklar ayrıntılardadır, İslâm’ın özüne ve esasına aykırı bir husus yoktur.
Mâturîdiye Mezhebi ve İmam Mâturîdî
Ebu Mansur Mâturîdî’nin asıl adı Muhammed’dir. Semerkand’m Mâtu- rîd köyünde 852 yılında dünyaya gelmiş, 944 yılında Semerkand’da vefat etmiştir. İmam Mâturîdî, İslâmî ilimlerde uzman bir insandı. Aynı zamanda güçlü bir mantık örgüsüne ve üstün bir ifade gücüne sahipti. O zamanlar dehrîler denen dinsizlere, putperestlere, râfizî ve zındıklara verdiği keskin ve sağlam cevaplarla onları susturdu. Ayet ve hadislerin ışığında aklî ve mantıkî delillerle iman esaslarına hücum eden batıl inanç ve fikirlere karşı mücadele etti, İslâm’ın, dolayısıyla Ehl-i Sünnet’in esaslarını muhafaza etmek için üstün gayret gösterdi.
Aslında bu mezhebin ilk kurucusu İmam Âzam Ebu Hanife’dir. İmam-ı Âzam, Selef inancına mensup olmakla beraber itikatla ilgili takip ettiği yolda aklı kullanmak suretiyle selef metodu ile kelâm metodu arasında köprü vazifesi görmüştür. İmam Mâturîdî bu sistemi geliştirdi, kendisini takip eden talebeleri olan güçlü âlimler de bu fikirleri yaymışlardır. Mâturîdî Mezhebi önce Orta Asya ve Semerkand bölgesinde kabul gördü daha sonra da Hanefi Mezhebi’ne mensup bütün Müslümanlar Mâturîdî Mezhebi’ne girdiler. Başta Türkler olmak üzere pek çok millet bu mezhebi kabul etmişlerdir.