Kâmil imanın belirtileri nelerdir?
İman kalple tasdiktir
İman, doğrudan doğruya kalple alakalı, vicdana bağlı bir meseledir. Bunun için imanın esası kalple tasdiktir. İman esaslarma kalbiyle inanıp vicdanen tasdik eden bir insan diliyle söylemeyip ikrar etmese de mü’min sayılır. Çünkü dil ile ikrar etmek imanın bir parçası sayılmıyor. Ancak kalbiyle tasdik edip de diliyle ikrar etmeyen bir kimsenin mü’min olduğunu kendisinden başkası bilemez. Dolayısıyla kendisine mü’min gözüyle bakılmaz, ölecek olsa Müslüman muamelesi yapılmaz. Bunun için imanı dil ile ikrar etmek de gerekir. Cemaatle namaz kılmak gibi dini bir vecibeyi yerine getirmek de dil ile tasdik hükmüne geçer.
İmanın amelle de yakın bir ilişkisi vardır. Bir şeyi benimseyip inanan insan, inancının gereklerini kendi hayatında yaşamaya, uygulamaya başlar, bundan büyük zevk duyar. Ancak inandığı halde tembelliğinden dolayı ibadet etmemek, dinin emirlerini yerine getirmemek kişiyi dinden çıkarmaz, onu imansız yapmaz. Çünkü iman amelden bir cüz sayılmıyor. Ancak kalpte yanan iman kandilinin devamlı parlaması, sönmemesi, zayıflamaması için takviyeye ihtiyaç vardır. îmanı besleyen şey ise ibadet ve salih amellerdir. Çünkü ibadet imanı tamamlar, olgunlaştırır, kemale erdirir.
İman bir ağaca benzetilirse kökü kalple tasdik, gövdesi dil ile ikrar, ibadet ve güzel ameller de dalları, yaprakları, çiçekleri ve meyveleridir. Dalsız, yapraksız, çiçeksiz ve meyvesiz bir ağaç sade bir kök ve gövdeden ibaret kalacağı gibi kalp ve dil ile tasdikten öteye geçmeyen ve yaşanmayan bir iman da kâmil bir iman sayılmaz. Ağaçtan maksat meyvesi olduğu gibi imandan maksat da mü’minin özünün, sözünün ve hareketlerine atılmış olan bu İlahî temelin çevresini bütünüyle nurlandırdıktan sonra aklı ve dimağı sarması, ağızdan taşması, eline, ayağına, gözüne, kulağına ve bütün azalara yayılması, vücudun her tarafında kendisini göstermesi ve çevresini aydınlatması gerekir.
İman eden insan, canını ve malını Allah uğrunda harcar. Bu hususa Tevbe Suresinin 111. ayetinde işaret edilir. Şöyle ki malını ve canını Allah’ın emir ve yasakları ile çizdiği sınırlar içinde kullanan kimse karşılığında cenneti ve Allah’ın rızasını kazanır. Bu gelip geçici can ve mal nasıl olsa bir gün elden çıkacaktır. Eğer bize verilmiş olan kabiliyetleri ve nimetleri Allah’ın rızası dairesinde kullanırsak, hem bu fâni dünyada rahat ve huzur içinde yaşar hem de ebedî bir âlemde cennet gibi bir mükâfat ve saadeti kazanmış oluruz.
Allah’ın haram kıldığı sayılı birtakım zararlı şeyler dışında helal kıldığı nimetler o kadar geniştir ki dünyada mutlu bir hayat sürmek için zaten harama ihtiyaç bırakmaz. Emirleri ise az ve hafiftir.
Kim ki kendisi için sevdiğini din kardeşi içinde sevmedikce kamil mana da iman etmiş olmaz. Yine güzel bir yazı emeginize sağlık
Hocam eline sağlık yazılarınızı hep takip ediyorum gerçekten inanarak ve içten gelerek yazıyorsunuz
Elhamdülillah umarım bizde bu şekilde iman edenlerden oluruz.yüreğinize sağlık