Kuran, insanlık ve kainat için ne anlam taşıyor?
Dünyayı Kur’an’ın inişinden önceki ve sonraki haliyle göz önüne getirmek, onun insanlık için hatta kâinat için ne anlam taşıdığını açıkça gösterir.
Bundan on dört asır önce Kur’an yeryüzüne indiğinde, dünya inkâr ve cehalet karanlıklarına bürünmüş, insanlık vahşet ve dehşete boğulmuş halde idi.
Her gece dünya semasını ışıklı bir gösteri biçiminde donatan yıldızlar, her sabah dünyaya ışık ve hayat saçan güneş, her bahar yeniden dirilen yeryüzü, üzerlerinde yazılı manaları okuyacak bir çift göz bulamadan geçip gidiyordu. Kuşlar, kuzular, dağlar, ırmaklar, kelebekler, çiçekler, denizler, bulutlar bir başıboşluk içinde yuvarlanıyor; ne anlattıkları, neye hizmet ettikleri, hangi sanatkârın nakışlarıyla süslendikleri anlaşılamadan yokluk perdesi altında kayboluyordu.
Sonra Kur’an yeryüzüne indi. Kâinat kitabını okumaya başladı. Yüzyılları örten karanlıkları ayetleriyle birer şimşek gibi deldi, geçti. Ülfet perdesini yırttı, gözümüzün önündeki varlıkların ve olayların manalarını açığa çıkardı.
Güneş’i gösterdi insanlığa. Bu Rabb’inizin bir ayetidir, dedi. O’nun emriyle size ışık ve hayat verir. O’nun emriyle yanar, O’nun emriyle döner. O’nu övüp O’nu teşbih eder.
Ay’ı gösterdi. Bu sizin kandiliniz ve takviminizdir, dedi. Rabb’inizin emriyle gecenize nur saçar, size vaktinizi bildirir. O’nun emriyle aydınlanır, O’nun emriyle aydınlatır, O’nun emriyle şekilden şekle girer, O’nu övüp O’nu teşbih eder.
Yıldızları gösterdi. Hem gecenin karanlığında hem inkâr ve cehalet karanlıklarında yolunuzu onlarla bulursunuz, dedi. Onlar Rabb’inizin emriyle yanar, O’nun emriyle gezer, O’nun emriyle semanızı süsler, size tebessüm edip dururlar. O’nu överler, O’nu teşbih ederler, sayısız dillerle size O’nu anlatırlar. Bakın, okuyun ve anlayın.
Gökyüzünü gösterdi. Bulutlara bakın, dedi. Rahmetimizi müjdelemek için koşarak size gelen rüzgâra bakın. Korku ve ümit içinde size gösterdiğimiz şimşeğe, gök gürültüsüne bakın. Gökyüzünü Biz böyle konuşturur, böyle teşbih ettiririz -tıpkı kuşların cıvıldaşmalarıyla, denizlerin dalgalarıyla, yaprakların hışırtılarıyla Rablerini övüp teşbih ettikleri gibi.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsini tek tek gözler önüne serdi. Rah- man’m yarattığında nizamsızlıktan eser göremezsin, dedi. Gözü şahit yaptı, akla yol gösterdi. Hükmünü akıllara tasdik ettirip vicdanlara seslendi:
Göklerde ve yerde gözünüzü gezdirin. Bakın, her şey nasıl yerli yerine konulmuş, Demek ki bunları yapan, adaletle iş görüyor. Öyleyse siz de âdil olun. Yoksa zulmünüz cezasız kalmaz.
Bir bakın: Güneşin ışığı nerelerden gelip sizin yardımınıza yetişiyor. Bulutları taşıyan rüzgârlar nasıl imdadınıza koşuyor? Toprak ağaçları, ağaçlar hayvanları, hayvanlar sizi nasıl besliyor? Bunları veren, ancak bütün âlemlere hükmü geçen bir Yaratıcı olabilir. Demek ki sizin acizliğiniz ve zayıflığınız, O’nun rahmetine bir vesiledir. Öyleyse siz de aranızda zayıf olanların yardımına koşun. Yoksa kendinizi rahmetten mahrum edersiniz.
Kendi yaratılışınıza bir bakın. Sonra her bahar yeryüzünün dirilişine dikkat edin. Sonra göklerin ve yerin nasıl yaratıldığını düşünün. Bütün bunları yapan, elbette sizi tekrar diriltmeye de kadirdir. Sizi bu dünyada hesapsız nimetleriyle aziz bir misafir gibi ağırlayan, ebedî cennetlerinde sonsuz nimetleriyle mutlu etmeye de kadirdir. En küçük bir böceğin en küçük ihtiyacını görüp yetiştiren, sizin gizli ve açık bütün dileklerinizi de işitir ve yerine getirir. Öyleyse Oha yönelin, isteyeceğinizi O’ndan isteyin ve O’nun rızasmı kazanmaya bakın. Dünyada güzelce yaşayın, ahirette güzellik bulun.
Kâinata bakın. Zerreden yıldızlara kadar her şeye göz gezdirin. Yersiz yaratılmış bir şey gösterebilir misiniz? Siz de öylece hikmetle yaratıldınız ve bütün duygu ve kabiliyetleriniz hikmetle düzenlendi. Size verilen ölümsüzlük isteği de elbette bir hikmetle verilmiştir, bu dünyaya razı olmayın, sonsuzluğu isteyin, ebediyeti kazanmak için çalışın diye. Haydi, çalışın ve isteyin. Güzel işlerde birbirinizle yarışın. Rahmetim ve Cennetim sizi bekliyor; lâyık olmaya bakm!
İşte, vahşete ve dehşete bürünmüş bir dünyaya, bunlar gibi daha nice hakikatlerle nurlar saçan bir Kur’an indi. Gökler ve yer, akıllar ve kalpler onunla birden aydınlanıverdi. Kendi evlatlarını diri diri toprağa gömenler, o nur ile ahlakın en yüce mertebelerine erişti, dünyaya insanlık ve medeniyette rehber olacak hale geldi.
Kadınların insandan sayılmadığı ve bir mal gibi miras olarak devredildiği bir cemiyette kadın miras sahibi oldu. Hür insanların köle gibi muamele gördüğü bir zamanda köleler hür insan seviyesine erişti. Kendi menfaati için başkalarının hakkını çiğnemekten çekinmeyen insanlar, en sevdikleri malları yoksullara bağışlamak için birbirleriyle yarışmaya başladılar. Zengin fakirin, kuvvetli zayıfın yardımına koşar oldu. Düşman kavimler, nesep kardeşliğinden daha sıcak duygularla kucaklaştılar. Ve cehalet asrı, birkaç sene gibi kısa bir zaman içinde, bir saadet asrı olup çıktı.
Kur’an, Âlemlerin Rabbi tarafından, bütün insanlara ve bütün zamanlara gönderilmiş ezelî bir hitap olarak yeryüzüne indirildi. Arayan herkes, dünya ve ahiret saadetini onda buldu. Hükümdarlar adaletle hükmetmeyi ondan öğrendi. Filozoflar akıllarını onunla nurlandırdı. Toplum bilimcileri bir toplumun hayatını düzenleyen en sağlam prensipleri ondan aldı. Âlimler ilmi, idareciler idareciliği, tüccarlar dürüstlüğü ondan öğrendi. Anneler, babalar, evlatlar, akrabalar, çalışanlar, çalıştıranlar, köylüler, şehirliler, evvel geçenler, sonra gelenler, evliyalar, asfiyalar, âlimler ve sıradan insanlar yan yana diz çöküp ondan derslerini aldılar, dünyalarını aydınlatıp ahiret- lerini kazandılar. Milyonlarca evliya ve asfiya onun vasıtasıyla Allah’ın rızasına erişip insanlık âleminin semasında birer yıldız gibi parlamaya başladı. Zaman geçti, o gençleşti. Üzerinde binlerce cilt tefsirler yazıldı. Her ayetinde, her kelimesinde, her harfinde yeni yeni hazineler keşfedildi. Her asır, öncekilere nispetle, Kur’an’m manasından biraz daha fazla anlama bahtiyarlığına erişti.
Originally posted 2017-01-03 10:19:57.