Mübarek Gün Ve Geceler

Şaban Ayının 15 inci Günü Orucu

Şaban Ayının 15 inci Günü Orucu
Written by admin

ŞA’BAN AYININ 15. GECESİ

İHYÂSI, FAZİLETİ VE GÜNDÜZÜNDE ORUÇ TUTMANIN HÜKMÜ

Hazırlayan: Prof. Dr. Fehmî Ahmed Abdurrahmân el-KAZZÂZ

Terceme: Yasin GÖKGÖZ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

Şaban Ayının 15 inci Günü Orucu
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Ön­ceki ve sonrakilerin Efendisi, Efendimiz Muham- med’e salât-ü selâm olsun. Sahâbe-i kiram, tâbi’în ve Kıyamet’e değin onların izinden gidenlerden de Allah’ın râzı olmasını niyaz ediyorum.

İmdi, çokça tartışılan konulardan biri de Şa’bân-ı Şerîf ayının on beşinci gecesinin fazileti ile gündüzünde oruç tutmanın hükmü meselesi­dir. Acele olarak kaleme alınmış olan bu maka­lede konuyu olabildiğince kısa bir şekilde izah etmeye çalışacağım. Konuyla ilgili hadisleri, hü­kümleriyle ve cerh-ta’dîl alimlerinin bu hadislerin isnatlarına ilişkin beyânâtıyla birlikte getirecek, bu mevzuda rivayet olunmuş diğer nakilleri de zikredip ulemânın konuyla alakalı görüşlerini kı­saca serdetmeye çalışacağım. İlk olarak, bu güne özel tutulacak oruçla ilgili rivayet edilen hadisleri ele alıp hükümlerini açıklayacak, sonra da yuka­rıda değinmiş olduğum asıl konuya temas edece­ğim. Bu yüce ilmin hizmetçileri arasında yer al­mayı temenni ediyorum.
Şaban Ayının 15 inci Günü Orucu

Efendimiz Muhammed’e ve onun bütün âl-u ashâbma salât-ü selâm olsun.

Şa’bân-ı Şerif Ayının On Beşinci Günündeki Oruçla İlgili Hadis:

İbn Mâce şöyle demiştir: “Bize Haşan bin Ali el-Hallâl bildirmiştir.’ (O dedi ki:) ‘Bize Abdur- rezzâk bildirmiştir.’ (O da dedi ki:) ‘Bize İbnu Ebî Sebra haber vermiştir.’ Ona İbrahim bin Mu- hammed’den, ona da Muaviye bin Abdullah bin Cafer’den, ona da babasından, ona da Ali bin Ebû Tâlib’den (RadtyallahuAnh) şöyle dediği aktarılmıştır: ‘Rasûlullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ‘Şaban-ı Şerif ayının on beşinci gecesi geldiğin­de gecesinde ibâdete kalkınız, gündüzünde de (on beşinci günü) oruç tutunuz. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ (keyfiyeti bizce meçhul bir ni­telikte) Dünya’ya en yakın göğe inerek, (o andan) sabah vaktine kadar şöyle buyurur: ‘Benden mağ­firet dileyen yok mu, ona mağfiret edeyim? Ben­den rızık isteyen yok mu, onu

(Herhangi bir derde) düçar olan yok mu, onu (o sı­kıntıdan) kurtarayım. Şöyle olan yok mu? Böyle olan yok mu?’n

Alimlerin Bu Hadisin Hükmüne İlişkin Görüşleri:

İbnul-Cevzî: “Bu hadis sahih2 değildir.” demiş­tir.3 Zeynuddîn el-Irâkî de bu hadisin isnadının za­yıf olduğunu belirtmiştir.4 Bedruddîn el-Aynî der ki: “Bu hadisin isnadı zayıftır. Senette geçen İbn Ebî Sebra: Ebubekir bin Abdullah bin Muhammed bin Ebû Sebra’dır ki bu zat Medine müftülüğü ve Bağ­dat kadılığı görevlerini yapmış olmasına rağmen hadis rivayetinde zayıf olan raviler kategorisinde ele alınmaktadır. İbrahim bin Muhammed ise: İbn Ebî Yahya denilen kişidir ki bu da cumhûr-u ule­maya göre zayıf bir ravidir.”5 Şihâbuddîn el-Bûsîrî ise şöyle demektedir: “Bu, içinde İbn Ebî Sebra’nm olduğu bir isnattır. Ahmed bin Hanbel ve Yahya bin Me’în bu zatın hadis uydurduğunu ileri sür­müşlerdir.”6 Nitekim Abdülhayy el-Leknevî de bu hadisi, uydurma hadisler içinde ele almıştır.7 Mübarekfûrî de bu hadisin isnadıyla ilgili şöyle bir açıklama yapmıştır: “Bu hadisin isnadında Ebube­kir bin Abdullah bin Muhammed bin Ebû Sebra el-Kuraşî el-Âmirî el-Medenî geçmektedir. İsminin Abdullah ya da Muhammed olduğu söylenmiş­tir. Bazen direk olarak büyük dedesine de nisbet edilmiştir. Muhaddisler bu zatı hadis uydurmak­la itham etmişlerdir. Nitekim Takrîbu’t-Tehzîb adlı eserde de bu böyle geçmektedir. İmam-ı Zehebî ise Mîzânu’l-itidâl adlı eserinde şöyle demektedir: ‘İmam-ı Buharî ve diğer muhaddisler bu zaün za­yıf olduğunu belirtmişlerdir. Ahmed b. Hanbel’in çocukları Abdullah ve Salih babalarından şöyle dediğini aktarmışlardır: ‘Bu zat hadis uydururdu.’ İmam-ı Nesâî de bu zatın metruk olduğunu ifade etmiştir.”8 Ayrıca Nasıruddîn el-Elbânî de bu hadi­sin çok zayıf ya da mevzu olduğunu söylemiştir.9

Görüldüğü gibi yukarıda geçen hadisin isna­dında Ibnu Ebî Sebra vardır ki bu zat, yukarıda getirdiğimiz nakillerden de anlaşıldığı üzere çok zayıf bir ravidir. Şimdi ise yukarıda getirdikleri­mize ek olarak bu ravinin kısa bir biyografisine ve hakkmdaki diğer cerh-ta’dil alimlerinin görüşleri­ne hep birlikte bakalım.

Ravi İbn Ebî Sebra’nın asıl Adı ve Nesebi:

Ebûbekir b. Abdullah b. Muhammed b. Ebû Sebra b. Ebû Ruhm b. Abdul-Uzzâ b. Ebû Kays b. Abdu Ved b. Nasr b. Malik b. Hisl b. Âmir b. Lüey b. Galib el-Kuraşî el-Âmirî es-Sebrî el-Medenî. Esas isminin Abdullah olduğu söylenmiştir. Hicri 162 (779 m.) yılında vefat etmiştir.

İbn Ebî Sebra Hakkmdaki Alimlerin Görüş­leri: Ahmed b. Hanbel bu ravinin insanlar arasın­da yalan konuştuğunu, ayrıca hadis de uydurdu­ğunu belirtirken, öte yandan Yahya b. Me’în bu ravinin rivayet ettiği hadislerin delil olarak ileri sürülemiyecek ve mütabi’ât-şevâhid babından da sayılamıyacak kadar zayıf olduğunu söylemiş­tir. Ali b. el-Medînî bu ravinin hadiste zayıf ol­duğunu, diğer bir keresinde de münkeru’l-hadis olduğunu ifade etmiştir. Cûzecânî ve Dârakutnî bu ravinin zayıf olduğunu söylemiş, Ya’kub b. Süfyan ise bu zatı, hadis rivayetinde kendisinden yüz çevirilmesi gereken raviler arasında zikret­miştir. İmam-ı Buharî bir keresinde bu ravinin za­yıf olduğunu, diğer bir defa da münkerul-hadis olduğunu beyan ederken, Nesâî ravinin metruk olduğunu söylemiş, İbn Adiy ise rivayet ettiği ha­dislerin genelinin münker olduğunu ve bu kişiyi hadis uyduran kimseler arasında değerlendirme­nin daha doğru olacağını ifade etmiştir. İbn Hib- bân bu ravinin güvenilir şahıslardan uydurma hadisler aktardığını, dolayısıyla getirdiği hadis­lerin delil olarak gösterilemeyeceğini ileri sürer­ken, Sâcî de ravinin aktardıkları arasında münker hadislerin bulunduğunu belirtmiştir. Ebû Ahmed el-Hâkim bu şahsın muhaddislerce kuvvetli sayıl­mayan bir ravi olduğunu söylemiş, Ebû Abdillâh el-Hâkim ise güvenilir şahıslardan uydurma ha­disler rivayet ettiğine dikkat çekmiştir.10

Adı geçen bütün alimlerin bu zat hakkmdaki görüşlerine dayanarak diyebiliriz ki: Bu hadis çok zayıf veya uydurma olup, Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gününü oruçlu geçirmenin müstehab olması hususunda kendisinin delil olarak ileri sürülmesi ya da mütâbi/şahid olarak getirilmesi asla caiz değildir. Hadisin zayıf olduğuna dair alimlerden gelen nakillerin buna göre değerlen­dirilmesi, dolayısıyla başka rivayetlerle zayıflığı

kapanamayacak derecede aşırı zayıf bir hadis ol­duğuna dikkatleri celbetmek gerekir. Buna göre -muhaddislerce de bilindiği gibi- bu hadisle fa­ziletli ameller kategorisinde bile amel edip delil olarak getirmek caiz değildir.

Bu güne özel olarak değil de, Şa’bân-ı Şerif ayından herhangi bir günü ya da eyyâm-ı biyd’ı oruçlu geçirmek, veya tevafuk etmesi durumun­da pazartesi ya da perşembe günündeki sünnet orucu tutmak niyetiyle bir kimse bu günü oruçlu geçirecek olursa bunda herhangi bir sakınca ol­mayacağı gibi belki de kişi böyle yaparak sünneti yerine getirmiş olur. Zira bu gün tutulacak olan oruçta önemli olan asıl nokta niyettir. Nitekim bir hadis-i şerifte de şöyle geçmektedir: “Amel­ler sadece niyetlerle şer’i şerifin nazarında itibar edilmeye hak kazanır ve ancak bu şekilde bir so­nuç doğurur. Ve şüphesiz herkes sadece niyet edip kasdettiği amellerin karşılığını alacaktır.”11

Şa’bân-ı Şerif Ayının On Beşinci Gecesinin Fazileti Hakkında Varid Olan Hadis-i Şerifler:

Ebubekir el-Bezzâr şöyle demiştir: “Ebubekir es-Sıddîk’tan (Radıyallahu Anlı) şöyle dediği akta­rılmıştır: ‘Rasîllullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ‘Şabatı-ı Şerif ayının on beşinci gecesi geldiğinde Allah Teâlâ (keyfiyeti bizce meçhul bir ni­telikte) Diinya’ya en yakın göğe iner ve müşrik (ka­fir) olan ve kardeşine buğzedip düşmanlık besleyen kişiler dışında bütün kullarım mağfiret eder.”12

Ebubekir el-Bezzâr şöyle rivayet etmektedir: “Ebû Salebe el-Huşenî’den (Radıyallahu Anh) Pey­gamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğu aktarılmıştır: ‘Şaban-ı Şerif ayının on beşinci gecesinde Allah Tealâ (Celle Celaluhu) kulla­rına rahmet nazarıyla bakar. Müminleri mağfiret eder, kafirlere süre verir ve kindar insanları da bu huylarını bıraksınlar diye kinleriyle birlikte baş- başa bırakır.”13

Ibn Mâce şöyle nakletmektedir: “Bize Râşid b. Sa’îd b. Râşid er-Ramlî bildirdi.’ (O dedi ki:) ‘Bize el-Velîd bildirdi.’ Ona Abdullah b. Lehî’a’dan, ona da ed-Dahhâk b. Eymen’den, ona da ed-Dahhâk b. Abdurrahman b. Arzeb’den, ona da (Abdullah b. Kays) Ebû MÛsâ el-Eş’arî’den (Radıyallahu Anlı),

ona da Rasûlullâh’dan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöy­le dediği nakledilmiştir: “Şüphesiz Şa’bân-ı Şe­rif ayının on beşinci gecesinde Allah Tealâ ‘Celle Celaluhu) rahmet nazarıyla bakar ve müşrik (gayr-i miislim) ile (nefs-i emmâresine uymak suretiyle miis- lümanlara karşı) kin besleyip düşmanca davranan kimse dışındaki bütün kullarını afu-u mağfireti­ne gark eder.”u

Ebubekir el-Bezzâr şöyle aktarmaktadır: “(Ab- durrahmân b. Sahr) Ebû Hureyre’den (Radıyallahu Anh) şöyle dediği rivayet olunmuştur: ‘Rasûlullâh

(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ‘Şa’bân-ı Şe­rif ayının on beşinci gecesi gelip çattığında Allah Te­alâ (Celle Celaluhu) kullarından müşrik (gayr-i müslim) ile (nefs-i emmâresine uymak suretiyle müslümanlara karşı) kin besleyip düşmanca davranan kimse dışındaki bütün herkesi afuına mazhar kılar.”15

Tirmizî şöyle nakletmektedir: “Ahmed b. Menî’ bize bildirdi.’ (O dedi ki:) ‘Bize Yezîd b. Hârûn bil­dirdi.’ (O da dedi ki:) ‘Bize el-Haccâc b. el-Ardâh haber verdi.’ Ona Yahya b. Ebû Kesîr’den, ona da Urve’den, ona da Ümmül-mü’minîn Hazret-i Ai- şe-i Sıddîka’dan (Radıyallahu Anha) onun şöyle dediği rivayet olunmuştur: ‘Bir gece Rasûlullâh’m (Sallalla­hu Aleyhi ve Sellem) yanımda olmadığım görerek çıküm ve ararken onu Bakî’ mezarlığında buldum. Bana yönelip: ‘Allah ve Rasûlünün sana haksızlık etmelerin­den mi korkmuştun?’ buyurdular. Ben de dedim ki: ‘Ey Allah’ın Rasûlü, hanımlarından birisinin yara­na gittiğinizi zannetmiştim.’ Bunun üzerine: Allah (Celle Celaluhu), Şa’bân-ı Şerif ayının yansında Dün­ya semasına iner ve Kelb kabilesinin koyunlannın kıllan sayısından daha çok sayıdaki günah işleyen kişiyi bağışlar.’ buyurdular.”16

Beyhakî’nin Hazret-i Aişe’den (Radıyallahu Anha) rivayetinde şöyle geçmektedir: “Bir gece Rasûlul­lâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaz kılmak için yata­ğından kalkmış ve secdeyi epeyce bir uzatmışta. Hattâ bundan dolayı mübarek ruhunun kabzedil- diği bile aklıma gelmişti. Nitekim onun bu halini görünce dayanamayıp kalktım ve kontrol amacıy­la baş parmağına dokundum, kıpırdattığını gö­rünce de geri döndüm. Başım secdeden kaldırıp namazını bitirince bana şöyle buyurdu: ‘Ey Aişe,’     

a: ‘Ey Humeyrâ, Peygamber’in sözünden cayıp sana haksızlık ettiğini mi zannettin?’ Ben de dedim ki: ‘Yâ Rasûlallâh, Allah’a yemin olsun ki öyle dü­şünmedim. Fakat secdeniz uzayınca ruhunuzun kabzedildiği zannettim.’ Bana şöyle sordular: ‘Bu gecenin hangi gece olduğunu biliyor musun?’ Ben de cevaben: ‘Allah ve Rasûlü daha iyi bilir’ dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdular: ‘Bu gece Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesidir. Allah (Azze ve Cel- le), Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesinde kul­larına rahmet nazarıyla bakıp bağışlanmayı is­teyenleri bağışlar ve merhamet talep edenlere de rahmetiyle muamele buyurur. (Müslümanlara karşı) kindar davranan kişileri ise oldukları gibi bırakır ve onlara mühlet verir.”17

Beyhakî’nin Hazret-i Aişe’den (Radıyallahu Anha) olan diğer bir rivayetinde ise şöyle geçmektedir: “Bir gece Rasûlullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanı­ma gelip elbiselerini çıkartmış, daha henüz ayak­tayken tekrar üstünü giyinmişti. Onun diğer ha­nımlarının yanma gittiğini zannettiğimden dolayı beni yoğun bir kıskançlık ateşi sarmıştı. Bunun üzerine hemen odamdan çıkarak onun peşine düştüm ve onu Bakî’ul-Garkad denilen Medine-i Münevvere kabristanlığında ehl-i imandan olan erkek ve kadınlar ile şehitler için dua ederken buldum. Bu manzarayı görünce: ‘Anam, babam sana feda olsun! Sen Rabb’ine niyaz halindesin, ben ise dünya işiyle meşgulüm.’ dedim ve geri­sin geri (hızlıca) döndüm. Soluk soluğa kalarak odama girdim. Derken Rasûlullâh (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) bana yetişip şöyle suâl buyurdu: ‘Ey Âişe! Niçin soluk soluğa kaldın?’ Ben de dedim ki: ‘Anam, babam sana feda olsun, yanıma gelip elbiselerini çıkarttın, henüz ayaktayken de tekrar onları geri giyince diğer hanımlarının yanma git­tiğini zannettiğimden dolayı beni yoğun bir kıs­kançlık ateşi sardı. Tâ ki seni Bakî’ kabristanlığın­da ibadet yaparken gördüğümde içim rahatladı.’ Bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Ey Âişe, Allah ve Rasûlünün sana haksızlık etmelerinden mi endişe ettin?! Aksine bana Cibrîl-i Emin (Aleyhisselam) gel­di ve şöyle dedi: ‘Bu Şa’bân-ı Şerif ayının tam ya­rısına tevafuk eden gecedir. Allah’ın (Celle Celaluhu) bu gece, Kelb kabilesinin koyanlarının kılları sa­

yısınca Cehennem’den âzâd edeceği kullan vardır. Allah :dlc Celaluhu) bu gecede kafire, (müslümanlara karşı) kin besleyene, akrabalık bağını koparana, kibir ve kendini beğenmişlik eseri olarak elbise­sini uzun tutana, ana-babasına asi olan evlada ve sürekli şarap içen alkoliğe rahmet nazarıyla bakmaz.’ Bunu dedikten sonra elbiselerini çıkar­tıp bir kenara koydu ve bana dedi ki: ‘Ey Âişe! Bu geceyi ibadât-u tâatla geçirmeme müsaade eder misin?’ Ben de: ‘Anam-babam sana feda ol­sun, tabi ki!’ dedim. Bunun üzerine kalktı ve gece boyunca epey uzun bir vakit secdede kaldı. Hattâ bir ara ruhunun kabzedildiğinden şüphelenerek kalkıp onu el yordamıyla aradım. Derken elimle onun ayaklarımn alt tarafına dokunuverdim. Kı­pırdattığını görünce de pek mutlu oldum. Onu secdede şu duayı okurken işittim:

Manası: Azabından affına sığınırım, gazabından rızana sığınırım, sana senden sığınırım. Zatın pek yü­cedir. Seni gereği gibi övemem, sen kendini övdüğün gibisin. Sabah olup ona bu duayı hatırlatınca bana şöyle dedi: ‘Ey Âişe! O duayı öğrendin mi?’ Ben de: ‘Evet.’ dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Bu duayı öğren ve öğret! Zira Cibrîl-i Emîn (Aley­hisselam) bana bu duayı öğretmiş ve benden bunu secdede iken tekrarlamamı emir buyurmuştur.”18

İmam Ahmed b. Hanbel (Rahimehullah) şöyle ri­vayet etmektedir: “Bize Haşan bildirdi.’ (O dedi ki:) ‘Bize Abdullah b. Lehî’a bildirdi.’ (O da dedi ki:) ‘Bize Huyey b. Abdullah bildirdi.’ Ona Ebû Abdirrahmân el-Hubullî’den, ona da Abdullah b. Amr’dan (Radıyallahu Anh) nakledildiğine göre Rasûlullâh (Sallallahu Aleyhi vc Sellem) şöyle buyurdu: ‘Allah (Azze ve Celle) Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesinde yaratmış olduğu kullarına rahmet na­zarıyla bakar ve intihar eden kişiyle (müslüman­lara karşı) kin besleyip düşmanca davranan kimse dışında bütün (mümin) kullarını bağışlar.”19

Ebubekir el-Bezzâr şöyle aktarmaktadır: “Avf b. Malik’ten (Radıyallahu Anh) şöyle dediği nakle­dilmiştir: ‘Rasûlullâh (Sattallahu Aleyhi vc Sellem) şöyle buyurmuştur: ‘Allah (Azze ve Cette) Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesinde yaratmış olduğu kul­larına rahmetiyle tecelli buyurur ve müşrik (kafir) ile (müsliunanlara karşı) kin besleyip düşmanca davranan kimse dışındaki bütün (mümin) kulla­rını bağışlar.”20

İbnu Ebî Şeybe şöyle nakletmektedir: “Bize Ebû Hâlid el-Ahmar bildirdi.’ Ona Haccâc’dan, ona da Mekhûl’den, ona da Kesir b. Murra el-Hadramî’den21 (Rahimehıdlah) şöyle dediği riva­yet edilmiştir: ‘Rasûlullâh (Sattallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ‘Muhakkak ki Allah (subhânehu ve te’âlâ) Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesi (keyfi­yeti bize meçhul bir nitelikte) nüzûl eder (tecelli edip kullarına rahmet nazarıyla bakar) ve müşrik (kafir) ile (müslümanlara karşı) kin besleyip düşmanca davranan kimsenin günahları dışındaki bütün günahları o gece affeder.”22

İbn Hibbân şöyle aktarmaktadır: “Bize Mu- hammed b. el-Mu’âfâ Ebû Abdillâh es-Saydâvî, İbn Kuteybe ve başkaları bildirdi. Dediler ki: ‘Bize Hişam b. Hâlid el-Ezrak bildirdi.’ O dedi ki: ‘Bize Ebû Huleyd Utbe b. Hammâd bildirdi.’ Ona Ev- zâ’î ile İbn Sevbân’dan, onlara da Sevbân’dan, ona da Mekhûl’den, ona da Mâlik b. Yuhâmir’den, ona da Muâz b. Cebel’den (Radıyallahu Anh), ona da Pey­gamber Efendimiz’den (Sattallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dediği nakledilmiştir: ‘Allah (Cette Celaluhu) Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesinde yaratmış olduğu kullarına rahmet nazarıyla bakar ve müşrik (ka­fir) ile (müslümanlara karşı) kin besleyip düşmanca davranan kimse dışındaki bütün yarattıklarını mağfiret buyurur.”23

Geride geçenlerden anlaşıldığı üzere Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesinin faziletine dair rivayet edilen hadisler uydurma olmayıp, bilakis her biri diğerleriyle düşünüldüğü vakitte en azın­dan hasen li gayrihi mertebesinde olan hadis-i şeriflerdir. Bazı alimlere göre ise bu hadis-i şerif­lerden bir kısmı esâsen hasen li zâtihi mertebesin­de olmakla birlikte, diğerleriyle değerlendirildiği

vakit sahih li gayrihi mertebesine yükselmekte­dir. Nitekim Tirmizî şarihi Mubârekfûrî (Rahime- hullah) şöyle demektedir: “Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesinin fazileti hakkında, bir araya ge­tirildiklerinde konunun bir aslı olduğuna delalet eden bir çok hadis-i şerif rivayet olunmuştur. İşte bütünü itibarıyla bu hadisler, bu gecenin fazileti hakkmdaki hadislerin uydurma olduğunu zanne­denler aleyhinde önemli bir delildir.” Allah doğ­ruyu en iyi bilendir.

Yukarıdaki geçen hadislerden Allah Tealâ’nm (Cette Celaluhu) bu gecede, az sonra sayacağımız bir kaç sınıf insanı bağışlamayacağı anlaşılmaktadır:

Müşrik (Kafir)

Müslüman kardeşine kin besleyip düşmanca davranan kimse

İntihar ederek kendi camna kıyan kimse

Akrabalık bağlarını koparan kişi

Kibir ve kendini beğenmişlik eseri olarak elbi­sesini uzun tutan kimse

Ana-babasına asi evlat

Sürekli içki içip bu halinden tevbe etmeyen alkolik24

Allah Tealâ (Celle Celaluhu) bu maddelerde sayı­lan sınıflara söz konusu günahlarından tövbe et­meleri için mühlet verirken öte yandan diğer bü­tün müminleri afv-u mağfiretine gark edecektir.

Şa’bân-ı Şerif Ayının On Beşinci Gecesinin Fazileti Hakkında Sahabe-i Kiram, Tâbi’în ve Diğer Alimlerden Aktarılan Nakiller:

İbn Abbâs (Radıyallahu Anhuma) bu gecenin fazile­tine ilişkin şöyle demektedir: “Kişi, kendi isminin o sene ölecekler arasmda yazıldığını bilmeksizin sokaklarda dolaşıp durur.”

Abdullah b. Ömer (Radıyallahu Anhuma) ise şöyle söylemektedir: “Beş gece vardır ki bu gecelerde yapılacak olan dua geri çevrilmez: Cuma gecesi, Receb-i Mu’azzam ayının ilk gecesi, Şa’bân-ı Şe­rif ayının on beşinci gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı geceleri.”

Ata b. Yesâr (Rahitnehuttah) der ki: “Şa’bân-ı Şe­rif ayının on beşinci gecesinde eceller kayıt altına alınır. Adam yolculuğa çıkar ama bilmez ki ismi diriler defterinden ölüler kitabına nakledilmiştir. Aynı şekilde kişi evlenir fakat adının ölecekler arasında geçtiğinden habersizdir.”25

İmam-ı Şâfi’î (Rahimehullâh) bu konuda şunları söylemektedir: “Bize selef-i salihînden şöyle bir söz ulaşmıştır: ‘Cuma gecesi, Kurban Bayramı ge­cesi, Ramazan Bayramı gecesi, Receb-i Mu’azzam ayının ilk gecesi, Şa’bân-ı Şerif ayıran on beşinci gecesinde yapılacak dualar kesinlikle kabul edilir.’ İbn Ömer’in (Radıyallahu Anhuma) Cem’ gecesini ihya ettiği de bize ulaşan nakiller arasında yer almakta­dır. Cem’ gecesi26 Kurban Bayramı gecesi demek­tir. Zira o gecenin sabahında hayvan boğazlama işlemi yapılır.” Sonrasında İmam-ı Şâfi’î (Rahime­hullah) sözlerine şöyle devam etmiştir: “Bu geceler hakkında nakledilenlerin hepsini, farz olmaksızın sadece müstehab olarak kabul ediyorum.”27

Nevevî (Rahimehullah) meseleyi şöyle izah eder: “Görüldüğü gibi İmam-ı Şâfi’î (Rahimehullah) ve as- hâbı söz konusu gecelerin ihya edilmesini, hakla­rında varid olan hadislerin zayıf olmasına rağmen müstehab olarak kabul etmişlerdir. Bunun sebebi kitabın başında da geçtiği gibi, faziletli ameller­le ilgili hadislerde (cumhur-u ulemâ tarafından) müsamahakâr davranılıp zayıf olmalarına rağ­men amel edilmesidir.”28

İbn Hacer el-Heytemî şöyle demektedir: “Ha- sıl-ı kelam, bu gecenin ayrı bir faziletinin olduğu, o gecede özel bir bağışlama ve duaların kabulü ol­duğu inkar edilemez. Bundan ötürü İmam-ı Şâfi’î de (Rahimehullah) bu gecede edilen duaların kabul edileceğini söyler. Esas tartışma bu geceye özel bir namazın olup olmadığı hususudur. Buraya kadar anlattıklarımızdan da anlaşıldığı üzere bu geceye özel bir namaz yoktur ve bu bir bid’at-ı kabîhadır. Her ne kadar Şâm ahalisinden olan Mekhûl, Hâ- lid b. Ma’dân ve Lokman gibi bazı tâbi’înden bu geceye ta’zim ettikleri ve onda çokça ibadet ettik­leri aktarılsa da bu geceye özel bir namaz kılacak kimse bu işten alıkonulmalıdır. Zaten bu bid’ati işleyenler de yaptıklarını bu zevattan esinlenerek

yapmış olup hiç biri de bu konuda sahih bir delili dayanak olarak gösterememiştir. Bazılarına göre bu zevat, yaptıklarına delil olarak İsrail oğulların­dan gelen bir takım nakilleri kaynak olarak ileri sürmüşlerdir. Bundan dolayı da Atâ, İbnu Ebî Muleyke ve Medine fukahası gibi Hicaz bölgesin­deki alimlerin çoğunluğu bu uygulamayı reddet­miş ve bütün bunların birer bid’at olduğunu ifa­de etmişlerdir. Nitekim İmam-ı Malik ile İmam-ı Şâfi’î’nin ve mezheb erbabının da görüşleri bu doğrultudadır. Zira bu konuda Hazret-i Peygam- berimiz’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hiç bir (sağlam ve uydurma olmayan) nakil yoktur.”29

Zeynuddîn İbn Nuceym (Rahimehullah) ise şöy­le demektedir: “Ramazan ayının son on gecesini, Ramazan ve Kurban Bayramı gecelerini, Zu’]-hiç­çe ayının ilk on gecesini ve Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesini ihya etmek de mendûblar ara­sında yer almaktadır. Nitekim bu konuda epeyce bir hadis rivayet olunmuş, muhaddisler de bunla­rı terğîb ve terhîb babında detaylı bir şekilde ele almışlardır. Tabii ki burada gecenin ihya edilme­sinden açıkça kasdolunan gecenin tamamının iba- dât-u tâ’atla geçirilmesidir. Bununla birlikte ge­cenin çoğunluğunun bu şekilde geçirilirmesi de burada maksut olabilir. Cemâluddîn el-Gaznevî el-Hâvil-kutsî adlı eserinde şöyle demektedir: ‘Te­ravih namazından başka hiç bir nafile cemaatle kılınmaz. Kadir gecesi, Şa’bân-ı Şerifin on beşin­ci gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı geceleri, Arefe gecesi ve Cuma gecesi gibi bazı müstesna vakitlerde kılınması rivayetlerde tavsiye olunan namazların da cemaatle değil kişinin bunları tek başına kılması uygundur. Buradan da anlaşıldığı üzere Receb-i Mu’azzam ayında kılman Regaib namazı için belli bir yerde toplanmak aynı şekilde mekruhtur.”30

Haskefî (Rahimehullah) ed-Durru’l-muhtâr isimli eserinde Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesini ihya etmenin mendûb olduğunu beyan ettiği iba­releri açıklayan İbn Abidîn de (Rahimehullah) Red- dul-muhtâr adlı eserinde onun bu görüşüne itiraz etmemiştir.31

Ebu’l-Hasen eş-Şurunbulâlî (Rahimehullah) Nû- ru’l-îzâh adlı eserinde şunları kaleme almıştır: “Ramazan-ı Şerif ayının son on gecesini, Rama­zan ve Kurban Bayramı gecelerini, Zul-hicce ayının ilk on gecesini ve Şa’bân-ı Şerif ayının on beşinci gecesini ihya etmek mendûbdur. Bu gece­lerden herhangi birini ihya etme amacıyla cami­lerde toplanmak mekruhtur.”32

Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-u ashâbı- na salât-u selâm olsun.

Kaynaklar

  • İbn Mâce, “İkâmetıı’s-salâ”, 191.
  • Buradaki sıhhatten murat sıhhat-ı ıstılahiyye değildir. Bel­ki murat hadisin uydurma olduğuna beyandır. Zira bu tabir zayıf hadis ve, ravilerin belirtildiği bir kitapta bu anlama gelir. Bununla birlikte İbııul-Cevzî’nin (Rahimehullah) teşeddüdii ae gözardı edil­memelidir.
  • İbnul-Cevzî, el-‘İlelul-mutenâlıiye, II, 562.
  • Irâkî, el-Muğnî ‘an hamliİ-esfâr, 1,157.
  • Aynî, Umdetul-kârî, XI, 82.
  • Bûsîrî, Misbâhu’z-zucâce, II, 10.
  • Leknevî, el-Âsârul-merfû’a fil-ahbâril-mevdû’a, s. 81.
  • Mubârekfûrî, Tııhfetul-ahvezî, III, 366.
  • Elbânî, Da’îfu İbn Mâce, I, 444.
  • İbn Sa’d, et-Tabakâtul-kubrâ, II, 222; İbnul-Cevzî, ed-Du’afâ vel-metrûkîn, II, 131; İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, III, 147; Ukaylî, ed- Du’afâ, II, 271; Mizzî, Tehzîbul-kemâl, XXXI1İ, 102; Zehebî, el-Kâ- şif, II, 411; İbn Hacer, Tehzîbıı’t-tehzîb, XII, 31.
  • Buhari, “Bed’ül-vahy”, 1. Hadis-i şerifin ravisi Hazret-i Ömer’dir (Radıyallahu Anh).
  • Bezzâr, el-Bahru’z-zahhâr, I, 157. Nûreddîn el-Heysemî Mecnıa’u’z-zevâid’de (VIII/65) şöyle demektedir: “Bunu Bezzar ri­vayet etmiştir. Hadisin isnadında Abdulmelik b. Abdulmelik isimli ravi vardır. İbnu Ebî Hâtim bu kişiyi el-Cerh ve’t-ta’dîl adlı eserinde zikretmiş ve onun zayıf bir ravi olduğunu söylememiştir. Diğer ra- viler ise sikadır.”
  • Bezzâr, el-Bahru’z-zahhâr, 1, 157; Taberâııî, el-Mu’ce- mul-kebîr, XXII, 223-224; Beyhaki, es-Sunenu’s-suğrâ, III, 431. Nûreddîn el-Heysemî Mecma’u’z-zevâid’de (VIII/127) şöyle demek­tedir: “Bunu Taberânî rivayet etmiştir. Hadisin isnadında el-Ahvas b. Hakîm adlı ravi vardır kı bu ravi zayıftır.”
  • İbn Mâce, “İkâmetu’s-salâ”, 191. Busîrî Misbâhu’z-zucâ- ce’de (11/10) der ki: “Abdullah b. Lehî’a’mn zayıf bir ravi ve el-Velîd b. Müslim’in de müdellis bir ravi olmasından dolayı bu hadisin isnadı zayıftır.” Elbânî hadisin hasen hadis derecesinde olduğunu söyler. (Herhalde maksadı hasen li gayrihi’dir.) Da’îfu İbn Mâce, I, 444.
  • Bezzâr, el-Bahru’z-zahhâr, I, 157. Nûreddîn el-Heysemî Mecma’u’z-zevâid’de (VIII/126) şöyle demektedir: “Bu hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Hadisin isnadında Hişam b. Abdurrahman vardır. Ben bu adamı tanımıyorum. (Meçhul olduğunu kasdediyor.) Senette geçen diğerleri ise sikadır.”
  • Tirnıizî, “es-Savm”, 39. Tirmizîayrıca şunları kaydetmek­tedir: “Bu konuyla ilgili Ebubekir es-Sıddîk’tan da hadis vardır. Ebû İsa (Tirmizı’nin kendisi) der ki: Âişe (Radıyallahu Aııha) ha­disini sadece bu yoldan, yani Haccâc b. Artâh tarikiyle biliyoruz. Muhammedi (yani Buhari’yi) bu hadisin zayıf olduğunu belirtir­ken işittim ki o şöyle demiştir: ‘Yahya b. Ebû Kesîr Urve’den, Hac- çâc b. Artâh işe Yahya b. Ebû Kesîr’den hiç hadis dinlememiştir.” İbn Mâce, “İkâmetu’s-salâ”, 191. Elbânî hadise zayıf demiştir. (Da’îfu İbn Mâce, 1, 444.)
  • Beyhaki, Şu’abul-îmân, III, 382. Beyhaki hadisin devamında şöyle der: “Bu hadis mürsel olmasına rağmen isnadı diğer hadisle­re nazaran iyi durumdadır. el-Alâ b. el-Hâris bu hadisi Mekhûl’den almış olabilir. Allah en iyi bilendir. Bu konuda ravileri meçhul olan başka bir çok münker hadis rivayet edilmiştir. Biz de Dualar bölü­münde bunlardan iki tane zikrettik.”
  • Beyhaki, Şu’abııl-înıân, III, 384-385. Beyhaki hadisin peşine şöyle demiştir: “Bu zayıf bir isııaddır. Fakat hadis başka yoldan ri­vayet olunmuştur.”
  • Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 176. Şuayb el-Arnaût ha­dise şöyle not düşmüştür: “Şalıidleriyle birlikte sahihtir. Özel olarak bu hadisin isnadı ise İbn Lehî’a’dan dolayı zayıftır.”
  • Bezzâr, el-Bahru’z-zahhâr, I, 157. Nûreddîn el-Heysemî Mecma’u’z-zevâid’de (VIII/126) şöyle demektedir: “Bunu Bezzâr ri­vayet etmiştir. Hadisin isnadında Abdurrahman b. Ziyâd b. En’um adlı ravi vardır ki onu Ahmed b. Sâlih tevsîk ederken, cumhur-u ule­ma tad’îf etmişlerdir. İbn Lehı’a ise zayıftır. Senette geriye kalanlar ise sikadır.”
  • Bu zat kibâr-ı tabiinden olup sahâbî değildir. Dolayısıyla hadis de mürseldir. Fakat Bezzâr’ın Avf b. Mâlik’ten (Radıyallahu Anh) getirdiği bir önceki hadisin isnadında da bu ravi aşağı yukarı aynı hadisi Hazret-i Avf tan rivayet etmiştir. Böylelikle bu miirsel- deki ınkıtâ’ noktasında herhangi bir meçhuliyet kalmamış olup hadis esah kavle göre muttasıl hükmünde olmuş olur. Mütercim.
  • İbnu Ebî Şeybe, el-Musannef, VI, 108.
  • İbn Hibbân, et-Tekâsîmu vel-envâ’, XII, 481. Nûreddîn el-Heysemî Mecma’u’z-zevâid’de (VIII/126) şöyle demektedir: “Ta­berânî bu hadisi el-Mu’cemul-kebîr’inde ve el-Mu’cemul-evsat’ın- da rivayet etmiştir. İsnadının ravileri sikadır.”
  • Burada birinci madde dışındakilerin bu geceye özel aftan yararlanamayacakları anlaşılabilir. Bununla birlikte bu hadislerdeki va’îd terhîb ve tağlîz bâbından olmak üzere gelmiş de olabilir. Bazı­larına göre ise bu maddelerde beyan edilen günahları işlemeyi helal sayan kimseler burada kasdedilmektedir.
  • Abdurrezzak, el-Musannef IV, 317.
  • Bu gece Zul-hicce ayının onuncu gecesidir ki hacılar Müzde- life’ye gittikleri için bu isim verilmiştir. Çünkü Cem’, Müzdelifenin aiğer bir adı olup Adem ile Havva’nın (‘aleyhime’s-selâm) biraraya geldikleri yer olduğu için bu şekilde isimlendirilmiştir. Muhammed Abdulganiy el-Hanefî, İncâhul-hâce şerhu Süneni İbn Mâce, I, 216. O gecedeki farz namazlar cem’ edilerek edâ edildiği için bu ismin verildiğini söyleyen de vardır. Munâvî, Feydul-kaaîr, III, 406.
  • Şafi’i, el-Um, I, 364.
  • Nevevî, el-Mecmû’, V, 43.
  • İbn Nuceym, el-Bahru’r-râık, II, 56

30İbn Âbidîn, Raddul-muhtâr, II, 27

31 Şurunbulâlî, Nurul-îzâh ve necâtul-ervâh, s. 63