Dini Menkibeler

Efendimiz’den Kıssalar – Yusuf’un Bahçesi

Written by admin

 

Gökyüzünde bir tek bulut dahi görünmüyordu. Kızgın bir ateş topu halini almış olan güneş, sıcaklığıyla ortalığı kavuruyordu. Sekiz saattir yoldaydı ve önünde daha bir günlük yolu vardı. İyice bitkin düşmüştü. Suyu ve yiyeceği de bitmek üzereydi. Gölgelik bir yer ve içecek su bulabilmek için son bir gayretle atını sürdü.

Nihayet oturup dinleneceği bir gölgelik bulabilmişti. Atının yularını ağacın eğik dallarından birine bağladı. Kendisi de aynı ağacın altına serilip uzandı. Bir süre sonra “Yusuf’un bahçesini sula!” diye seslenen bir sesle uyandı. “Acaba bir rüya mı gördüm?” diye tereddüt etti. Yeniden yatmak üzereydi ki aynı sesi tekrar işitti.

Sağa sola bakındı, kimseyi göremedi. Ayağa kalktı. Acaba ses arka taraftan mı geliyordu? Hayır, arka tarafta da kimse yoktu. Herhalde gördüğüm rüyanın etkisinde kaldım, diyerek tekrar yattı. Başını yere koyduğunda gökyüzünde küçük kara bir bulut gördü. Sanki bulutun acelesi vardı; koşarcasına tam üstünde ilerliyordu.

“Allah Allah. Bu güneşli havada kara bulut da neyin nesi acaba?” diye söylenirken aynı sesi üçüncü kez işitti. Dikkatlice dinleyince sesin buluttan geldiğini anladı. İçine bir korku düştü. Ne oluyor, kim konuşuyordu? Bahçeyi kim sulayacaktı? Yusuf kimdi? Neredeydi? Bunları düşünürken üzerinden geçip giden bulutun ilerideki bir tepenin arkasında durduğunu gördü.

Hemen atına bindi ve o tepeye doğru ilerledi. Ortada ilginç bir olay vardı. Çok merak ettiği bu olayın arkasındaki sır perdesini çözmeliydi. Esrarengiz bir ses, gökyüzündeki tek buluta bir bahçeyi sulamasını emrediyordu. Bahçenin sahibi olan adamı bulmalı ve olayı anlatıp, Allah’ın bu özel yardımını nasıl elde ettiğini öğrenmeliydi.

Tepeyi aştığında bulut hala oradaydı. Burası kayalık bir araziydi. Bulut buradaki bir kayalığa, taşıdığı yağmuru boşaltıyordu. Evet, hava günlük güneşlikti ama bu ufacık kayalığa bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu.

Yağmur doldu taştı. Bir sel yatağından akmaya başladı. Adam sel yatağını izleyerek suyun nereye aktığını, hangi bahçeyi suladığını öğrenmek istedi. Akan su yolu boyunca yürümeye başladı. Bir müddet sonra elinde kazma kürek, gelen suyu bahçenin her tarafına ulaştırmaya çalışan bir adamla karşılaştı. “Bulutta adı söylenen Yusuf bu adam olmalı.” Diye düşündü. Adam kendini işine öyle vermişti ki gelen yabancıyı fark etmemişti.

Yabancı “Merhaba, kolay gelsin.” Diye seslendi. Adam çalışmayı bırakıp, sesin geldiği tarafa döndü:

“Hoş geldiniz. Sağ olun. Size nasıl yardımcı olabilirim.” Diye karşılık verdi.

Yabancı; “Adınız nedir, adınızı öğrenebilir miyim?” diye sordu.

“Adım Yusuf, birini mi arıyorsunuz?” diye cevap verdi tarla sahibi.

“Ben kimseyi aramıyorum, buraların yabancısıyım. Kimseleri tanımam.” dedi yabancı adam.

Tarla sahibi, “O halde adımı niçin sordunuz?” dedi.

Yabancı olan biteni anlatmaya başladı.

“Ben az ileride bir ağacın altında dinlenirken, sana bu suyu getiren buluttan senin adının söylendiğini işittim. Buluttaki bir ses, yusuf’un bahçesini sula, diyordu. Bu sesi üç kere duydum. Daha sonra o bulutun bahçenin yukarısındaki kayalığın üzerinde durup, bütün suyunu oraya boşalttığını gördüm. Dolup taşan bu su, bir sel yatağından akarak gidiyordu. Ben de bu sel yatağını izleyerek buraya geldim. Siz de anlamış olmalısınız ki bulutta adı söylenen adam sizsiniz. Şimdi bana lütfen söyleyin; siz bu bahçede ne yapıyorsunuz ki, Allah’ın böyle özel yardımını elde ediyorsunuz?”

Bahçedeki adam yabancının yanına geldi. Ona bahçenin ürününden yiyecek bir şeyler ikram etti. “Uzun yoldan geldiğiniz anlaşılıyor. Buyurun, şuraya oturalım. Hem birlikte bir şeyler yeriz, hem de size hikayemi anlatırım.” Dedi.

Bir ağacın gölgesinde oturdular. Adam yiyecek bir şeyler getirdi. Ağzına kadar soğuk ayran dolu sürahiden misafirinin bardağını doldurdu. Ardından anlatmaya başladı.

“Aslında yaptığım çok önemli bir şey yok. Gördüğün gibi olağan bahçe işleriyle meşgulüm. Ama ben bir konuda çok titizim. Bu bahçede çalışmaya başladığımdan beri buna çok dikkat ederim. O da şudur: ben bahçemden elde ettiğim ürünü her zaman üçe bölerim. Birini fakir ve yolculara ayırırım. Birini çoluk çocuğum ile kendim yerim. Kalan birini de bahçeye tekrar ekmek üzere tohumluk olarak ayırırım. Bütün yaptığım bundan ibaret. Eğer Allah’ın yardımına ermişsem, başka bir sebepten dolayı değil; sadece bundan dolayıdır.”

Birlikte bir süre oturdular, sohbet ettiler. Ardından adam gidecek daha çok yolu olduğunu söyleyerek bahçe sahibinden izin istedi. Bahçe sahibi ona yolculuk süresince yemesi için yiyecek bir şeyler hazırladı.

Yabancı, sizinle tanıştığıma çok memnun oldum. Allah’ın size olan yardımı elbette boşuna değilmiş. Allah bahçenizi bereketli, sizi de dünya ve ahirette aziz eylesin diyerek ayrıldı.