Zeyd bin Sâbit (r.a.)
Zeyd Bin Sabit radiyallahü anhüm, yaklaşık altı yaşında iken babasını kaybetti. Onu annesi tek başına büyüttü.
Kendisi 11 yaşında iken Mus’ab ibni Umeyr (r.a.) vasıtası ile Medine’de İslam dini ile şereflendi. İlk fırsatt Kur’an-ı Kerim’in o güne değin nazil olmuş olan ayetlerini ezberledi ve öğrendiklerini Beni Neccar kabilesinin diğer çocuklarına da öğretti. O tamamıyla bir Kur’an-ı Kerim sevdalısı idi. Her zaman okudukça okuyası gelirdi ve okuyuşu oldukça tesirliydi. Sahabelerin ifade ettiğine göre o okuduğunda Kur’an-ı Kerim kelimeleri dudağından yıldız gibi parlayarak çıkmaktaydı. Daha Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret etmeden önce 17 sureyi ezberlemişti.
Hicretin ikinci senesi geldiğinde, Bedir Savaşı için hazırlık başlamıştı. O da savaşa katılmak istedi. Elinde boyundan da uzun bir kılıç ile Peygamber Efendimizin yanına geldi ve:
“Ya Resûlallah senin için canım feda olsun. Seninle beraber savaşmama izin ver.” dedi.
Peygamber Efendimiz de onun bu coşkulu hareketinden oldukça memnun oldu. Ona sevgiyle tebessüm etti. Gülümsedi, şefkat ve sevgi dolu bakışları ile onun omuzlarına ellerini koydu. Yaşının küçük olduğunu belirterek, ona Medine’ye dönmesini söyledi.
Zeyd bin Sabit Efendimiz’in bu sözü üzerine üzgün bir şekilde Medine’ye geri döndü. Ancak düşüncesi hep Allah’ın sevgilisi ileydi.
Her zaman O’na yaklaşabilmenin yollarını aramaktaydı. Zeki bir gençti. Ayrıca öğrendiğini de unutmazdı. Kendini ilim ve Kur’an-ı Kerimê verdi.
Bir gün annesi Rasûlullah (s.a.v)’in huzuruna getirdi.
“Ya Resûlallah! Bu oğlumuz Zeyd, Kur’an’dan 17 süreyi ezberledi. Okuması düzgündür. Yazısı da iyidir. Sizin yanınızda kalmak istiyor.” dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.) bunun üzerine Zeyd’e Kur’an-ı Kerim okuttu. Onun dudaklarından Kur’an’ın oldukça düzgün bir şekilde çıkmakta olduğunu gördü. Okuyuşu oldukça etkiliydi. Dilinden dökülenlerin anlamına çok dikkat ederek okumaktaydı. Sevgili Peygamberimiz bu güzel okuyuştan çok memnun oldu. Onun güzel bir şekilde yazı yazıyor olmasına da ayrıca sevindi. Ona dönerek:
“Zeyd! benim için Yahudilerin yazısını, İbrani ve Süryanî dillerini öğren” buyurdu.
Zeyd bin Sabit de (r.a.): “Baş üstüne ya Rasûlallah!” dedi. Ve çok kısa süre içerisinde İbrani ve Süryani dillerini öğrendi. Bunun üzerine Efendimizin Yahudilerle yazışmalarını Zeyd (r.a.) yapmaya başladı. O, Rasûlullah’ın (s.a.v) tercümanı oldu.
Zeyd bin Sâbit (r.a.) peygamber efendimizin birkaç vahiy katiplerinden birisidir.
Medineli olup, babası bir muharebede öldürülmesinden dolayı yetim kalmıştır. Daha küçük bir çocuk olmasına karşın çok zeki birisi idi. Kendisi hicretten önce Müslüman olmuştur. 11 yaşında olmasına karşın 17 sure-i şerifi rahatlık ezbere biliyordu. Bu durumdan dolayı Peygamber Efendimiz Zeyd’ e sürekli iltifatlar eder onu çok sevdiğini vurgulardı.
Zeyd bin Sâbit Bedir Harbi yapılacağı zaman katılmayı çok istemişti, fakat Efendimiz daha yaşının küçük olmasından dolayı orduya kabul etmemiştir.
Bedir Savaşı zaferle sonuçlanınca, esir alınan müşriklere “Müslümanlardan 10 kişiye okuma yazma öğretmek şartı” ile esirleri serbest bırakacaktı. Zeyd de o grubun arasında yer alıp okuma yazmayı o esnada öğrendi. Okuma yazmasını iyice geliştirdikten sonra Efendimizin yanında yer alıp gelen vahiylerin yazılmasını sağladı.
İleri zamanlarda devletler arasındaki politik yazışmaları, antlaşmaları ve konuşmaları kaleme almaya başladı. Bütün hayatını İslama hizmet ederek geçiren Zeyd bin Sâbit (r.a.) hicri 45 yılında vefat etti .
Zeyd bin Sabit, Rasulullah’ın (s.a.v) vefat etmesinden sonra da Müslümanların yol göstericisi durumuna geldi. İslam Halifeleri, çözmekte zorlandıkları güç meseleleri ona danışır, sahabe de sorunlarında fetvayı ondan alırlardı. Bilhassa mirasla alakalı hükümleri Zeyd Bin Sabit (r.a.)’dan daha iyi bilen biri bulunmuyordu. Feraiz ilmine tam olarak vakıftı. Bu konuda Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) de: “Ümmetimin içinde feraiz ilmini en iyi bilen Zeyd ibni Sabit’tir” buyurmaktadır. Bu nedenle o mescide geldiğinde bir sorunu olanlar Zeyd bin Sabit (r.a.)’a sorarak meselelerine çözüm ararlardı.
KUR’AN-I KERİM’İN MUSHAF HALİNE GETİRİLMESİNDE ÇALIŞTI
İlk Halife Hz. Ebubekir (r.a.) döneminde, Yemame savaşı sırasında yetmiş hafız birden şehit oldu. Bunun ardından Hz. Ömer (r.a.) halifeye müracaat ederek, Kur’an sahifelerinin toplanarak kitap şekline getirilmesini istedi. Hz. Ebubekir (r.a.) da bu işe Zeyd Bin Sabit (r.a.)’ı çağırdı ve:
“Ya Zeyd! Sen oldukça genç ve akıllı birisin. Ayıplanacak herhangi bir halin de bulunmuyor. Ayrıca Rasûlullah’ın vahiy katipliğini gerçekleştirdin. Şimdi sen dağınık bir halde bulunan Kur’an’ın sahifelerini bir kitap haline getir.” diyerek bu konuda ona vazife verdi.
Bunun üzerine O da; Kur’an hafızlarından bir heyet oluşturdu. Çok büyük bir titizlik göstererek ayetleri toparladı ve Mushaf haline getirdi. Ardından Hz. Osman (r.a.) halifeliği döneminde yine onun başkanlığı ile bu tek nüsha altı adet çoğaltıldı.
Böyle büyük hizmetler gerçekleştiren bu alim ve ilim eri şahsiyet kendi hayatında ise oldukça sade ve mütevazi biriydi. Bir gün Abdullah bin Abbas (r.a.) Zeyd Bin Sabit (r.a.)’ı atına binmek üzere iken gördü. Hemen koştu ve atın üzengi ve yularını tuttu. Zeyd bin Sabit (ra) mahcûp bir biçimde “Sen, Rasulullah’ın amca oğlusun” deyip buna mani olmaya çalıştı. İbni Abbas (ra) ise: “Biz alimlerimize bu şekilde davranmak ile emir olunduk.” dedi. Zeyd bin Sabit (r.a.) ise bir şekilde fırsat bularak, İbni Abbas (r.a.)’ın elini öptü. “Biz de Efendimiz’in ehl-i beytine bu şekilde davranmak ile emir olunduk.” dedi.
Allah ondan razı olsun !
Sahabe Zeyd bin Sâbit, Zeyd bin Sâbit’in hayatı